Tüketici ürünü sahiplenmezse satış şans eseri olmuş demektir. Şimdi gelin biraz bu durumu açalım.
Ülkemizde çok büyük heyecanla, çok büyük beklentilerle hizmet vermeyi hedefleyen markalar, neden uzun ömürlü ve sürdürülebilir başarı elde edemezler?
Çünkü satışa odaklananlar, satış kaygısı ile hareket ederek, markanın konumunu ‘odak-kaygı karmaşasında yok ederler.
Çünkü tüketicinin “Neden seni tercih edeyim?” sorusunu her zaman bu kaygı ile yanıtlarlar. Ona göre reklam kampanyaları oluştururlar.
Çünkü logolarını teyzesinin kızına, web sitelerini amcasının oğluna, sosyal medya ve kampanya yönetimlerini şirketten birilerine yaptırırlar.
Sonrada markalarına verdikleri değerden fazlasını tüketicinin vermesini beklerler… Ama daha ÇOK BEKLERLER.
Çünkülerle başladığım cümlelerin hepsi için bir cümle…
Ne kadar büyük olursanız olun, ne kadar ciro yaparsanız yapın; hedef kitlenizi tanımıyorsanız, gücünüzün farkında değilseniz ve en önemlisi sadece satış odaklı bir iletişiminiz varsa, kimse sizi sahiplenmez! Bir gün gelir bir de bakmışsınız artık o çok güvendiğiniz satışlar da düşmüş…
En başa dönelim “Tüketici ürünü sahiplenmezse satış şans eseri olmuş demektir.”
Bir ürünü sahiplendiren tek şey o ürünün hikayesidir. Hikaye ile bütünleşen iletişim dilidir. Hikaye ile bütünleşen tasarım dilidir, o hikayeyi sahiplenen insan kaynağıdır. Logoya gelmedik daha…
Aklınıza gelen markaların çoğu size bir hikaye anlatarak konumlanmaktadır. Hikayesi size dokunursa tercih edersiniz…
“ Aç Kapa” dersem aklınıza hangi marka geliyor?
Hikayesi oldukça basit ama basit olan bu hikayeyi sımsıkı sahiplendikleri için Türkiye’de kendi pazarlarının büyük bir bölümüne sahipler. 1980’lerde pazara girdiler ve “aç kapa” ile konumlanmayı başardılar. Çünkü 1980’lerde musluklarımız açılıp kapanmıyordu… Artema ise bu basit hikayeyi Türkiye’de ünlü bir yüzle yaptığı reklam filmi ile konumlandırmayı başardı…
Elin oğlu geldi Türkiye’ye ‘Aç Kapa’ dedi, Türkiye şimdi tüm musluklarını açıp kapatıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, bu kadar basit mi?
Aslında çok basit. Hikayenize güvenirseniz, heyecan duyarsanız, o heyecanı yansıtırsanız, odaklanır ve içerik üretirseniz, iyi bir hikayeyi doğru kitleye anlatırsanız DÜKKANINIZ DÜNYA olur !
Elinizde bir ürün varsa, onun hikayesi de vardır, yani emek varsa hikaye de vardır. O hikayeyi iletişim diline çevirin ve insanlara dokunun. Sonra bu dokunuşu sürdürülebilir kılın. Sizin de dükkanınız dünya olsun.
Unutmayın! Hikayeyi anlatmak iz bırakır ve konumlandırır…
İsmail ÇAM / Marka Danışmanı